Bağlanma yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan yegane unsurdur. II. dünya savaşı döneminde yapılan araştırmaya göre temel ihtiyaçları karşılanmak üzere bir odaya koyulan bebekler gözlemlenir ve bir süre sonra hiç dokunulmayan ,metal bir aksamla maması yedirilen bebeklerin yaşama veda ettikleri tespit edilir. İnsan için bağlanmak, hayati denecek kadar önemli bir role sahiptir. İster eşyaya, ister hayvana, ister insana olsun. Bağlanmak ya da bağlanmamak!… işte tüm mesele budur.

BAĞLANMA KURAMI

Psikolojide bireyin, başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda ortaya çıkan ihtiyaç, bireyin kendisini “güvende” hissetmesidir.

Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey -çoğu zaman anne- arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bağlanma kuramı hayvan gözlemleri ve deneyleri sonucunda gelişmiş bir kuramdır. Bağlanma ile ilgili ilk araştırmaları John Bowlby ve arkadaşları yapmışlardır.

Bağlanma kuramı insanların sosyal varlıklar olduklarını, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak “araçlar” olarak algılamadıklarını kabul eder. Bugün “thraplay” ismi verilen terapi yönteminin kurucularıdırlar. İlişkileri bağlanma esasına göre değerlendirip, bağlanmanın tüm yaşamı etkilediği kuramını savunurlar.

Bazı bağlanma kuramcılarına göre; bir kişinin erişkinlikte başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentileri, bu kişinin küçüklüğünde annesiyle kuracağı bağlanma ilişkisi ile belirlenir. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine sağladıkları rahatlık ve destek bağlanmayı oluşturur.

Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Yeni doğan bir bebek beslenmek, temizlenmek, ısınmak, korunmak, kısaca yaşayabilmek için anneye ya da başka bir bakıcıya muhtaçtır. Ancak anneler, babalar ya da çocuğa bakmakla yükümlü diğer yetişkinler, çocuğun bakımını sadece bir görev olarak algılamazlar, bundan mutluluk ve tatmin de sağlarlar. Çocukla yaşadıkları etkileşimin sonucunda onunla aralarında hissettikleri bağ giderek güçlenir. Bu bağlanmanın oluşmasında bebeklerin bir takım davranış özellikleri etkili olur. Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarınabağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.

Çocuklar yalnızca süt emmek için annelerini emmezler, aç olmadıklarında da stresten uzaklaşmak için sürekli annelerini emmek isterler. Modern toplumlarda bu isteği yerine getirmek mümkün olmadığından bebekler parmaklarını ya da emziklerini, emilebilecek her türlü nesneyi emmeye alışırlar. Bağlanmayı destekleyen ve tamamlayan davranışlar vardır bunlar; sokulma, bakış, gülümseme, ağlamadır.

Sokulma/uzanma (Temas)

Bütün memeli türlerinde yavruların anneyle yüz yüze gelmeye ve ona dokunmaya yönelik refleksleri vardır[Örneğin maymunlar, doğar doğmaz annelerinin üzerine tırmanırlar. İnsan yavruları doğduklarında, kendi kendilerine ayakta duramaz ve yetişkinlerin ellerinde taşınmak zorundadırlar. Ancak onlar da kaskatı durmak yerine vücutlarını kendilerini taşımakta olan yetişkine kolaylık sağlayacak bir biçimde gevşek ve şekillendirebilir bir biçimde tutarlar. Bazı kalıtımsal beyin hasarları nedeniyle bu özelliği gösteremeyen bebekler, kendilerini ellerinde tutan yetişkinler tarafından pek sevecen olmayan bebekler olarak tanımlanmışlardır.

Bakış

Çok küçük bebekler bile anne ile göz kontağı ararlar ve bu arayışa anneden bir karşılık gelmezse ağlayıp huysuzlanarak tepki gösterirler. Bir araştırmada öncelikle annelerin bebekleriyle yüz yüze iletişimi gözlenmiş ve şöyle bir iki yönlü etkileşim saptamışlardır: Annelerin bebeklerine yaklaştıklarında genellikle gülümseyip yumuşak ve yüksek perdeden seslerle konuşmaya başlarlar, bebekler buna karşılık olarak gülümseyip el ve ayaklarını çırparlar. Anneler çocuklarını yumuşak dokunuşlarla sever. Bebekler de kendilerine has sesler ile yanıt veririler.

Gerçekten de bu tarz iki- taraflı etkileşim olup olmadığını anlamak için, araştırmacılar annelerden bebeklerinin yanında ifadesiz bir yüzle durmalarını istemişler ve bebeklerin anneye olan tepkilerinde bir farklılık olup olmadığını gözlemişlerdir. Bu durumda bebekler, önce annelerini her zamanki gibi karşılamış fakat anneden hiçbir tepki (gülümseme, değişik bir yüz ifadesi) gelmeyince artık anneye bakmaz olmuşlardır.Arada bir küçük bir gülümsemeyle anneye bakıp, onun halen ifadesiz olan yüzünü görünce başlarını yeniden başka taraflara çevirmişlerdir. Annelerin çoğunluğu çocuğun iletişim davetine karşılık vermeden durmanın çok zor olduğunu söylemiş, 3 dakika boyunca bebekleri yanında ifadesiz bir yüzle durmaya dayanamamışlardır. Dayanabilenler ise 3 dakikanın sonunda bebeklerinden özür dileyip ‘Ben tekrar eski benim, her şey yolunda, bana yeniden güvenebilirsin…” gibi sözler sarf etmişlerdir. Bu deney bebeklerin anneye bakışının ondan bir tepki almaya yönelik bir davranış olduğunu, anne tepki vermezse çocuğun rahatsız olduğunu ve anneye bakmaktan vazgeçtiğini ortaya koymuştur.

Gülümseme

Bebek gülümsemesi, insanlar için genellikle mutluluk vericidir ve pek çok insan bebekleri güldürmeye çalışır. Doğumlarından itibaren ilk 1 ay içinde bebekler yüksek seslere gülümseyerek karşılı verirler. Bunu keşfeden yetişkinler, bebeklerle yüksek sesle konuşur. 5 haftalıktan itibaren sesler değil, görüntüler önem kazanmaya başlar. Bebekler yüzlere, özellikle de hareket halindeki yüzlere gülümserler. Hareket eden bir maske bile bebekte gülümseme davranışını doğurur. 3 aylıktan itibaren bebekler aralarında özel bir bağ kurdukları anne, baba gibi kişiler kendilerine yaklaşırken gülümsemeye başlarlar ve bunun bağlanma açısından önemi çok büyüktür. Bu gülümseyişler anne, baba ve çocukla ilgilenen diğer kişiler için büyük birer ödüldür ve çocukla daha çok zaman geçirme arzusu yaratır.

Ağlama

Çocuklar acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında ağlarlar ve bu ağlama sesi yetişkinleri çok rahatsız eder. Ağlama, bebeklerin yetişkin ilgisine ve yardımına ihtiyaç duyduklarında kullandıkları bir sinyaldir. Bir iddiaya göre bebeklerin acıktıklarında, üşüdüklerinde, acı duyduklarında kullandıkları ağlama sesleri niteliksel farklılık gösterir. Bir Afrika kabilesinde gözlem yapan bir araştırmacı, bir bebek acı ifade eden ağlama sesini kullanırsa bütün kabile üyelerinin bebeğe koştuğunu, ama acıkmayı ifade eden ağlama sesini kullanırsa sadece annesinin ona koştuğunu iddia etmiştir. Sonraki çalışmalar, bebeklerin ağlama seslerini birbirinden ayıran şeyin niteliksel farklılıklar değil, şiddet farklılığı ve aniden ya da yavaş yavaş artarak ortaya çıkmasının getirdiği bir fark olduğunu göstermişlerdir. Eğer çocuk aniden ve şiddetli ağlarsa yetişkinler ağlamanın acıdan kaynaklandığını düşünürler. Yavaş başlayıp giderek yükselen bir ağlama sesi ise açlıktan, altını değiştirmek gerekmesinden, uykudan kaynaklanıyor olarak algılanır.

Bağlanma Tarzları

Yabancı Durum Testlerindeki davranışlarına göre çocuklar üç sınıfa ayrılırlar. Çocuğun yabancıya tepkileri, anneye bağlanma düzeyine göre değişir. Anneye güvenli bağlanan 1 yaşındaki çocuklar, etrafta bağımsızca dolaşır, ara sıra annelerinin yanına dönerler. Anne odadan ayrılınca üzülürler, geri gelince sevinirler. Kaygılı bağlanan 1 yaşındaki çocuklar anne içerdeyken bile huzursuzdurlar. Anne gidince ağlarlar, gelince anneni yanına koşarlar fakat anneye vurma ve tekmeleme gibi davranışlar gösterirler. Kaçıngan bağlanan 1 yaşındaki çocuklar anne yokken ağlamaz, anne gelince kaçınır ve anneye öfkeli görünürler. Kaçıngan bağlanamaya “A tipi bağlanma”, güvenli bağlanmaya “B tipi bağlanma”, kaygılı bağlanmaya “C tipi bağlanma” da denilmektedir.

Çocukların 1 yaşında iken ne tür bir bağlanma gösterdikleri, ilerdeki yaşamlarını önemli ölçüde etkiliyor olabilir. Örneğin bir çalışma, 1 yaşında iken güvenli bağlanma geliştirdiği saptanan erkek çocuklarının büyüdüklerinde kaygılı ve kaçıngan bağlananlara göre daha az sıklıkta psikolojik güçlüklerden şikâyetçi olduklarını göstermiştir.

Yetişkinlerde Bağlanma

Bağlanma Kuramına göre; çocuk bebeklikten itibaren annesi ile yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini ilerleyen yaşlarda her türle yakın ilişkisinde model olarak kullanır. Kişinin benlik modeli ile başkaları modeli bu sayede gelişir. Benlik modeli, kişinin ne ölçüde kendini sevgiye layık, değerli bir birey olarak gördüğüdür. Başkaları modeli ise kişinin diğer insanları ne ölçüde güvenilir, ilgi ve sevgi sunmaya hazırbireyler olarak algıladığıdır.

Bebekliklerinde annelerine her ihtiyaç duyduklarında gecikmeden annelerinden ilgi gören ve bu sayede güvenli bağlanan bireyler, olumlu birer benlik ve başkaları modeli geliştirirler. Duygu ve düşüncelerini başkalarına açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmezler, kolaylıkla yakın ilişkiler kurabilirler. Öte yandan, bireylerin benlik ve başkaları modellerinden birisinin ya da her ikisinin birden olumsuz olması mümkündür. Dört farklı yetişkin bağlanma modeli vardır:

Güvenli bağlanma

Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, hem kendilerini hem de başkalarını olumlu görme eğilimindedirler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırlar.

Kayıtsız bağlanma

Bu bağlanma tarzına sahip bireyler, kendilerini ve de başkalarını olumsuz görme eğilimindedirler. Kimse ile kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler. Başkalarına duydukları gereksinimi ve yakın ilişkilerin önemini reddederler.

Bu yapı çocukluk yıllarında gelişir. Çocuk ihtiyaç duyduğu güven, sığınak ve de şefkati anneden göremeyince, bu ihtiyaç duygusunu içinde en düşük dereceye indirmeyi başarır. Bu nedenle bu çocuklar, sonraki yıllarda kimsenin ilgisine güvenemez ve de kimse ile kolay yakın ilişki geliştirmezler. Ne bağlanırlar, ne de birilerinin kendilerine bağlanmalarına tahammül ederler.

Saplantılı bağlanma

Bu bağlanma türüne sahip bireyler kendilerine güvenmezlerken başkalarına güvenirler. Bunun nedeni ise başkalarının kendinden daha üstün olarak ve kendilerini daha değersiz görmeleridir.

Korkulu/kaygılı bağlanma

Bu bağlanma tarzına sahip olanlar, hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Kendilerine de başkalarına da güvenmezler.

Bireyin; çocukluk yıllarında annesine aşırı bağlılığından kaynaklanan psikolojik bir problemdir. Çocuk annesinin sevgi, güven ve şefkatine ihtiyaç duyduğu durumlarda, annenin sabit ve sürekli bir güven alanı kuramamasından kaynaklanır. Çocuk annenin şefkatinden yoksun kalacağı korkusuyla annesine aşırı bağlılık duyar.

Schedule appointment

Testasowp

Vestibulum ante ipsum

Vestibulum ac diam sit amet quam vehicula elementum sed sit amet dui. Donec rutrum congue leo eget malesuada vestibulum.

One Comment

  1. adminpsiko 16 Haziran 2020 at 11:13 - Reply

    asda

Leave A Comment

Related Posts